Kriz, kişi veya toplulukları olumsuz olarak etkileme potansiyeline sahip ve ani olarak ortaya çıkan durum ya da tehlikedir. Bu da doğal olarak insanların finansal kriz nedir neler doğurur sorularına yol açmıştır. Finansal kriz ise mal, hizmet, üretim faktörleri fiyatlarının ve ulusal para biriminin değerinin çeşitli nedenler ile ve ani olarak kabul edilebilir limitleri aşan şekilde dalgalanması ve bunun sonucunda ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması ve ileriye dönük olarak ekonomide büyük bir belirsizliğin ortaya çıkmasını ifade eder. Finansal kriz, finansal piyasalarda ters seçim ve ahlaki risk (moral hazard) problemlerinin çok daha kötüleştiği bir bozulmayı göstermek ile birlikte kriz neticesinde finansal piyasalar, fonların en üretken yatırım alanlarına geçişine izin vermez.

Finansal krizler; döviz ve hisse senedi piyasaları gibi finans piyasalarındaki şiddetli fiyat dalgalanmaları ya da bankacılık sisteminde geri dönmeyen kredilerin aşırı şekilde artması sonucunda yaşanan ciddi ekonomik sorunlar olarak da tanımlanmaktadır. Finansal kriz konusunda şu görüş genel kabul görür; krizin ortamı ve göstergeleri vardır, ama krizin kesin olarak ortaya çıkacağını söylemek ve krizin zamanını öngörmek mümkün olmamaktadır. Dornbusch’un deyimi ile, “Kriz ancak patladığında görülür.” Zaten krizin kesin olduğu ve ne zaman olacağı öngörülebilse, gerekli önlemler alınır, kriz önlenir, yani kriz doğmadan ortadan kaldırılmış olur. Ayrıca bilinir ki, finansal krizdeki baskı ve gerginlik, güvensizlik ve panikten kaynaklanmaktadır. Kriz; herhangi bir mal, hizmet, faktör veya döviz piyasasındaki fiyat veya miktarlarda kabul edilebilir bir değişme sınırının dışında gerçekleşen dalgalanmaları ifade eder. Krizler, finansal yatırımcıların ülke koşullarının riskli hale geldiği konusundaki beklentilerine bağlı olarak, giriştikleri spekülatif ataklar sonucu başlar ve bu atakların yoğunluğu nispetinde şiddetini arttırır.

Finansal Kriz Modelleri

Peki finansal kriz modelleri nelerdir? Reel ve finansal krizleri açıklamaya yönelik olarak geliştirilen çok sayıda teorik model bulunmaktadır. Ama bu modeller bütün kriz türleri için açıklayıcı nitelikte değillerdir. Çünkü krizler arasında her ne kadar ortak noktalar olsa da hiçbir kriz birbirinin aynısı olamaz. Her birisi krizlerin farklı noktasına dikkat çeken bu modelleri beş başlık altında toplayacak olur isek:

1- Birinci nesil modeller (spekülatif atak modelleri),

2- İkinci nesil modeller,

3- Yayılma/Bulaşma etkisi (contagion) modelleri,

4- Dışsal faktörlere vurgu yapan modeller,

5- Diğer modeller.

Krugman tarafından ortaya atılan (1979) ve Flood ve Garber tarafından geliştirilen birinci nesil modeller, krizi ateşleyen temel makroekonomik faktörlerin önemini vurgulamaktadır Para krizlerini, makroekonomik politikaların yapısal uyumsuzluğu, yani sürdürülemez oluşuna bağlar. Kanonik modeller olarak da adlandırılan bu modellerde finansal kriz ekonomi politikalarındaki temel dengesizlikler ve döviz kurunu sabit tutma arasındaki tutarsızlıktan kaynaklandığı öne sürülüyor. Mali açıkların büyük ölçekli parasal finansmana dayandığı, bunun da bir rezerv erozyonu ortaya çıkaracağı ve sonunda bir para çöküşü il sonuçlanacağına vurgu yapılan bu modellerde, makroekonomik verilerin kötüleşmesi krizlerin temel nedeni olarak gösterilir. Spekülasyon döviz rezervlerinde önemli azalmalara yol açar, bu da daha sonra merkez bankasını sabit tutulan pariteyi korumaktan vazgeçmeye zorlamaktadır. Krugman’ın sürdürülemez düzeydeki sabit kurun mutlaka terkedileceğini öngören modeli genel olarak finansal, özel olarak da para krizlerini anlamada bir ilk adım olarak oldukça önem arz eder. Bu model daha sonra bir taraftan farklı boyutlarda geliştirilir iken, diğer taraftan eleştirilere de konu olmuş ve yeni model oluşturma çabalarını hızlandırmıştır. 1992-1993 yıllarında Avrupa Para Krizi’nden sonra gündeme gelen bu modellerde, para krizini yaratan olgu, makroekonomik politikaların sürdürülebilirliği ile ilgili beklentilerde meydana gelen ani değişikliklerdir .1994-1995 yılları ve 1997 yılında yaşanan krizlerin yukarıda adı geçen modellerle açıklanamaması sonucu “üçüncü nesil modeller” geliştirilmiş olmasıdır.  Bu modeller arasında en önemlileri ‘’ ikinci nesil kriz modelleri’’ olarak adlandırılan ve politika sorunlarına vurgu yapmış olan modellerdir.

Finansal Krize Sebep Olan Bazı Hususlar

Finansal piyasaların giderek bütünleştiği günümüz dünyasında herhangi bir ülkenin finans piyasasında meydana gelen istikrarsızlıkların veya krizin bir başka yerde makroekonomik temeller ile açıklanamayan bir krizi başlatabilmesi gerçeğinden yola çıkarak hareket eden bu modellerde hükümetlerin insani ahlak değerleri kısmında tehlikeye yol açan politikaları, krizi yaratmış olan temel faktörler ele alınmaktadır. Birinci nesil spekülatif atak modellerine dayalı olan bu modellerde farklı ülkelerde eşanlı olarak ortaya çıkan krizler açıklanır iken, ülkelerin kendi içlerinde benzer kırılganlıklar taşıdıkları (örneğin Asya’da sabit döviz kuru sistemleri ve dolar cinsinden aşırı dış borçlar gibi) ve bu neden ile ortak şoklar ile sarsıldıkları öne sürülmektedir. Diğer taraftan bireylerin rasyonel olmayan davranışları veya parasal fon yöneticilerinin karşılaştıkları asimetrik güdüler nedeni ile yatırımcılarda oluşan rasyonel olmayan beklentilerin de krizlerin yayılmasını etkilediği kabul edilmektedir. Dışsal faktörlere vurgu yapan modellerde ise, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan krizlerde dışsal faktörlerin belirleyiciliği hareket noktası olmuştur. Bu çerçevede sanayileşmiş ülkelerdeki önemli ekonomik gelişmeler (dış ticaret hadlerinde, döviz kurlarında ve faiz oranlarındaki büyük ölçekli değişmeler), yatırımların evrenselleşmesi ve sermaye piyasalarının artan entegrasyonu gibi faktörlerin, gelişmekte olan ülkelerde krizleri harekete geçirdiği kabul edilmektedir.

Örneğin sanayileşmiş ülkelerin faiz oranlarındaki düşüşler, sermaye akımlarını gelişmekte olan ekonomilere yönlendirir iken, faiz oranlarında meydana gelen ani artışlar, bu ekonomilerdeki bankaların ve firmaların maliyetlerin yükselterek, dış finansman akımlarını sınırlayabilmektedir. Bunun ile birlikte, yapılan bazı çalışmalar, finansal piyasalar arasındaki artan entegrasyonun uzun vadede makroekonomik göstergelerdeki aşırı dalgalanmaları azalttığını ortaya koyar. Özellikle 1997-1998 yıllarında Asya’da yaşanan krizin arkasından para ve bankacılık krizlerinin ortak bazı faktör ve olgular tarafından yaratıldığını vurgulayan ve problemlerin kaynağının banka ve finans sektörü olduğunu belirten çok sayıda model geliştirilmektedir. Bu modellerin büyük bir kısmında1990’lardaki krizlerin bütün sorumluluğu serbest sermaye akımlarına yüklenir. Ama sermaye kontrolü uygulayan ülkelerde özellikle para krizlerinin çok daha olası olduğunu ortaya koyan çalışmalar, bu teze dikkatli yaklaşılmasını gerektirir. Söz konusu modellere göre finansal liberalizasyonun arkasından iyi düzenlenmemiş bir bankacılık sistemi ile mikroekonomik bozukluklar, gizli mevduat sigortası ve gizli kamu garantileri gibi unsurlar ahlaki tehlike ve aşırı borçlanma yaratarak ciddi krizlere yol açar.